SURİYE GEZİSİ ( 1 - 9 Şubat 2008 )

1 Şubat saat 22.00 de başlayan yolculuğumuzun ilk durağı yaklaşık on saat sonra Cilvegözü Sınır Kapısı oldu. O zamanki uygulamaya göre sınırda iki otobüs değiştirdik. Bizi Cilvegözü ‘ne getiren otobüsten indik. Gerekli kontroller yapıldıktan sonra Suriye’ye geçiş izni olan başka bir otobüse bindik ve Suriye gümrüğüne doğru çok kısa süren bir yolculuk yaptık. Suriye sınırında da geçiş iznimizin ardından artık gezi boyunca kullanacağımız otobüse biniyoruz. Suriye de giriş yaptığımız kapının adı Bab-el Hawa. Anlamı Aşk Kapısı. Suriye’de ilk konaklayacağımız kent olan Halep’e doğru yola çıkıyoruz.

HALEP

Müze

Suriye’deki ilk günümüz. Sınırdan yaklaşık bir saat sonra Halep’teyiz. Doğrudan Halep Müzesi’ne gidiyoruz. Burada sergilenen eserler farklı zaman dilimleri ve farklı bölgelerden getirilmiş.

Müzedeki eserlerden birkaç örneği paylaşmak istiyorum.

Image
Image
Image
Image
Image

Cudeyde

Müzeden sonra öğle yemeği için Beit al Wekil restoranda bizi bekleyen Suriye mutfağının nefis yemeklerini ile tanıştık. Şimdi sırada Halep’in tarihi sokakları ve İpek Yolu’nun izini sürmeye gelmişti. Cudeyde bölgesinden kısaca söz etmek istiyorum. Yazarken fark ettim ki anılarımda yer alan bu yerler sanki savaşın izlerinden korunmuş, orada gezdiğimiz anlardaki gibi yaşıyor. Biz o sokaklarda dolaşırken, ahşap doğramaları, dar sokakları, kalabalıkları ile yüzyıllardır orada hep aynı kalmaya devam ediyor gibiydi. Keşke öyle yaşamaya devam edebilselerdi. Turistik restoranları, butik otelleri, Mardin’den çok iyi bildiğimiz dar ve kemerli sokaklar (abbara) larını nasıl unutabilirim?

Bu bölgede gezdiğimiz iki kilise oldu. Birincisi Maruni kilisesi ikincisi ise Kırk Şehitler Ermeni Kilisesi. Bu sokakta farklı dinlere ait pek çok ibadethaneyi bir arada görmek olası. Zengin tüccarların gösterişli evleri bizim gezdiğimiz zamanda otel ya da kültür merkezi olarak kullanılıyordu.

Image
Image
Image
Image

Halep Kalesi

Dünyanın eski kalelerinin birine doğru yola çıkıyoruz. Kaleyi gören meydandan bu görkemli yapıya bakıp da etkilenmemek mümkün değil. Kalede bir taraftan arkeolojik kazılar devam ediyor. İçinde farklı yapılar var. Sarnıçlar, ambarlar, zindanlar, kışlalar, amfi tiyatro, iki cami(Ulu Cami ve İbrahim Camii) Eyyubi ve Memluk Sarayları.

Image
Image
Image

Baron Otel

Yorucu bir günün ardından otele dönüp biraz dinlenip akşam yemeğimizi yiyoruz. Halep’teki ilk gecemizde bu kez gideceğimiz yer Baron Otel. Otelin tarihsel önemini anlatmalıyım öncelikle. Suriye’nin en eski oteli.1909 yılında açılmış.1911 de ikinci,1940 da ise üçüncü katı inşa edilmiş. Baron Otel bu süreçte pek çok ünlü konuğu ağırlamış. Mustafa Kemal Atatürk Halep’te bu otelde 21 gün konaklamış. Arabistanlı Lawrence da bu otelde kalmış. Ancak sanırım otele olan ödemesini yapmamış olmalı ki ödemediği faturası çerçevelenmiş duvarda gelenlerin görebileceği şekilde sergileniyordu. Kral Faysal’ın Suriye’nin bağımsızlığını bu otelin balkonundan ilan etmesinin yanında Yuri Gagarin, Agatha Cristie ve daha pek çok devlet adamı otelin konukları arasında yer almış.
 
Otel çalışanları bize Atatürk’ün odasını göstereceklerini söylediğinde çok heyecanlandık. Ancak yalnızca Atatürk ait farklı fotoğrafların dışında ona ait hiçbir nesne yoktu. Yine de heyecanlandık. Görevli bu heyecanımızın bahşişe dönüşmesini fark etmiş olmalı ki isterseniz İsmet İnönü’nün odasına da bakabilirsiniz dedi yeniden heyecanlandık ama odada konaklayan müşterinin çamaşırlarından başka bir şey göremedik. Fevzi Çakmağın odası dediğin de ise “yok teşekkürler onu görmesek de olur dedik.”
Otelin lobisinde hafif bir şeyler içtik. Tarihine dair aldığımız bilgilerin ardından yeniden otele doğru yola çıktık. Caddeler kalabalık, kafeler doluydu. Kadınlar ve genç kızlar gecenin ilerleyen saatlerinde rahatlıkla sokaklarda dolaşıyor, gecenin tadını çıkarıyordu. Şubat ayında ayrıldığımız Ankara’nın soğunun ardından gece yarısında bir bahar havasında yürüyerek kaldığımız otele dönüyoruz.

 

Yorucu bir gün geçirmiştik. Şimdi dinlenme zamanı.

Baron Hotel, Halep - 1911

Image
Image
Image

Atatürk'ün kaldığı oda

Image

Ain Dara

Bugün Suriye’de ikinci günümüz. Sabah kahvaltısının ardından otobüs yolculuğumuz başlıyor. Gideceğimiz höyük Demir Çağı dönemine ait Suriye’deki en önemli antik bölgelerden biri. Ama ne yazık ki artık yok. Çok üzgünüm. Yürüyerek çıktığımız tepe ovaya hâkim bir konumda. Höyüğe ulaştığımızda bizi büyük bir sürpriz bekliyor. Gördüğümüz karşısında neredeyse hepimiz çığlık atıyoruz. Dili dışarıda sert bakışlı kocaman bir Aslan heykeli bize bakıyor. Sadece bize değil önündeki ovanın tek sahibi oymuş gibi. Yıllar sonra başına geleceklerden habersiz geçmişin görkemi ile buralar benden sorulur özgüvenine sahip. Halep’ten 67 km uzaktaki Ain Dara’da hepimizin ağzı açık Hitit kabartmaları, tapınak kalıntıları Hitit sanatına hayranlığımız bir kez daha zirve yapıyor. 

Bölgenin tarihi ve önemi ile ilgili bilgileri bize tüm ayrıntıları ile DTCF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tunç Sipahi anlatıyor. Aslanın İştar’ın hayvanı olduğunu, İştar’ın da dağ tanrısının sevgilisi olduğunu öğreniyoruz. Bölgede gönüllü koruyuculuk yapan köpekler en çok Umut’un ilgisini çekiyor. Onunla bolca oynuyorlar, Umut otobüsteki yiyeceklerle karınlarını da doyuruyor. Belli ki yalnızlıktan canları çok sıkılmış.
Image
Image
Image
Image
Image
Image
Image

Umut’un üzerinde durduğu yaklaşık bir metre boyundaki ayak izi tanrıların ayak izlerini temsil etmiş olabilir. Çünkü tapınağın girişindeki eşik taşına oyulmuş.

Qalat Samaan

Ain Dara’da İştar’ın aslanı ve höyüğün gönüllü koruyucuları köpeklerle vedalaştıktan sonra bu kez bir başka antik bölgeye geçiyoruz. Deir Semaan. Burada dünyanın en eski kilise komplekslerinden biri olan St. Simeon Kilisesi bulunmakta. St. Simeon Stylites mensubu olduğu kiliseyi terk edip yakınlardaki bir tepede bulunan yüksekçe sütunun üstüne yerleşip hayatını burada geçirir. Bir süre sonra da onun yaşam biçiminden etkilenen hacılar burayı ziyaret etmeye başlar. Daha sonra da burada bir bazilika inşa edilir.

Image
"Stylites" Sütunu
Image
Image
Bazilika
Image
Image
Image

Halep Kapalı Çarşısı

Image
Image

Gezimizin ikinci günü Halep’te devam ediyor. Ain Dara ve Qalat Samaan’nın etkisi üzerimizde. Öğle yemeğini yedik. Kentin tarihi camilerinden olan Umeyyed Camii’nin ardından tarihi Halep’teki Kapalı çarşıyı gezmeye başlayabiliriz.

Halep geçmişte ticaretin merkezi olmuş. Baharat, altın özellikle başta ipek olmak üzere yöreye ait dokuma ürünleri göz alıyor. Rehberimizin sınırdan girerken yaptığı uyarı aklımızda. Sıkı pazarlık yapmamızı istemişti. İstediğimiz indirimi alamazsak alışverişten vaz geçer gibi yaparsak en azından biraz daha uygun fiyata alabilirmişiz. Bu taktik işe yarıyor. Orta Doğu’daki en uzun çarşı olduğunu söylediler. Aynı zamanda pek çok dilden sözcükler kulağımıza geliyor. Arapça, İngilizce, Fransızca ve Türkçe. Bu arada özellikle Türk Lirası ile alışverişi tercih eden satıcılarla da karşılaştık.

Image
Image

Halep Ulu Camii

Image
Bir adı da Emevi Camisi olan Ulucami Halep’in en eski camilerinden birisidir. İmparator Büyük Kostantin’in yaptırdığı Katedralin erine inşa edilmiştir. Minaresinin köşeli olması en dikkat çekici özelliğidir. Çok geniş bir avlusu bulunmaktadır. Helenistik dönemde buranın agora olarak kullanıldığını da anımsatmakta fayda var.
Avluda Zekeriya Peygamber’in türbesinin olduğunu da belirtelim.(Vaftizci Yahya’nın babası)
Gezimizin ikinci günü akşam yediğimiz güzel bir yemekle bitiyor.
Image

Halep Tren İstasyonu

Bugün Halep’ten ayrılacağız. Ayrılığa yakışan bir yeri görmeden yola çıkamazdık. Sırada Halep’in tarihi tren istasyonu var. Bağdat Demiryolu projesi kapsamında inşa edilen hattın üzerinde yer almakta.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan İstasyon ticareti açısından ziyaret ettiğimiz zamanda da önemli bir durak olarak yer almaktaydı. Taş ustalığının güzel bir örneği olduğunu da belirtmeliyim.

Tren istasyonu da gördükten sonra şimdi Halep’ten ayrılma vakti…

Bizi bekleyen yeni yolculuklara, göreceğimiz yeni yerlere doğru gitmek için otobüsümüze biniyoruz.

Image
Image
Image
Image
Image
Image
Image

EBLA

Ebla yaklaşık 5000 yıllık bir antik kent.Ebla ile bilgileri gezimizde bizimle akademik birikimlerini paylaşan DTCF’nin değerli öretim üyelerinden Prof.Dr.Tunç Sipahinin aktardıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle bu gezi ile ilgili pek çok fotoğraf ve bilginin kaynağı ODTÜ Mezunları Derneği’nin yayın organı olan dergiden alınmıiştır.

“(1) Geniş ve heybetli bir ören yeri olan Ebla bir çiftçi tarafından keşfedilmiştir. Höyük üzerindeki tarlasını süren Suriyeli çiftçinin pulluğuna takılan taştan bir kült teknesiydi. Bu tesadüfî keşif önemli bir yerleşimin varlığını ortaya çıkardı.
Image
2
Image
1

İlerleyen günlerde Tel Mardık ve bu bölgede diğer dikkat çeken bir höyük olan Tel Afis’te yapılan kaçak kazılar, Suriyeli yetkililerin devamlı olarak dikkatini çekmeye başladı. Bu arada Suriye’nin eski metinlerinde geçen kentlerin aranması, ayrıca arkeolojik çalışmalara sağlanan destek ve önemi artan bir bölge, peşinden arkeolojik çalışmaları getirdi. Bu gelişmeler sonucunda Ebla’da 1964 yılında Roma Sapienza Üniversitesinden Paola Mathiae başkanlığında bir ekip Tel Mardık’ta arkeolojik kazılara başladı.

Image
3

Bu kentte yürütülen kazıların buluntuları sadece Suriye değil tüm Yakındoğu’ bölgesine hem filolojik hem de arkeolojik yönden değerli bilimsel veriler sağlamıştır. Ebla M.Ö.III. bin ve II. bin yıllarda güçlü bir ticaret kentiydi. (2) Suriye’nin doğusundan gelen ve orta Suriye’deki eski Palmira kentinden geçen kervan yolu, Asi ırmağı kıyındaki Qatna ve Hama kentlerini geçerek Ebla’ya ulaşmaktadır. Batıda deniz kıyısındaki deniz ticaret kenti Ugarit’ten doğuya doğru gidildiğinde de karşılaşılan ilk büyük ticaret merkezi yine Ebla’dır. Ebla’dan kuzeye doğru gidildiğinde Halep ve Karkamış’tan sonra Anadolu’ya girilir. Bu coğrafi konumu ile Ebla ken(3) Ebla kazılarında toplam yedi tabaka tespit edildi. En alttaki VII. tabakada M.Ö.3500 tarihine ulaşıldı. Esasında M.Ö.3500 Suriye arkeolojisi için geç bir tarihtir. Çünkü yine Suriye’de M.Ö.11.000’lere kadar ulaşan yerleşim izleri belirlenmiştir. Ebla kalkolitik çağın sonlarında tüm yakın doğuda büyük kentlerin kurulmaya başladığı, daha doğrusu kent devletlerinin oluşmaya başladığı bir aşamada kurulmuştur. Kısacası ticaretin kurumsallaştığı ve bölgesel önem taşımaya başladığı bu tarihlerde Ebla kentinin hayata geçtiğini görüyoruz. 

Bu kentte yürütülen kazıların buluntuları sadece Suriye değil tüm Yakındoğu’ bölgesine hem filolojik hem de arkeolojik yönden değerli bilimsel veriler sağlamıştır. Ebla M.Ö.III. bin ve II. bin yıllarda güçlü bir ticaret kentiydi. (2) Suriye’nin doğusundan gelen ve orta Suriye’deki eski Palmira kentinden geçen kervan yolu, Asi ırmağı kıyındaki Qatna ve Hama kentlerini geçerek Ebla’ya ulaşmaktadır. Batıda deniz kıyısındaki deniz ticaret kenti Ugarit’ten doğuya doğru gidildiğinde de karşılaşılan ilk büyük ticaret merkezi yine Ebla’dır. Ebla’dan kuzeye doğru gidildiğinde Halep ve Karkamış’tan sonra Anadolu’ya girilir. Bu coğrafi konumu ile Ebla ken(3) Ebla kazılarında toplam yedi tabaka tespit edildi. En alttaki VII. tabakada M.Ö.3500 tarihine ulaşıldı. Esasında M.Ö.3500 Suriye arkeolojisi için geç bir tarihtir. Çünkü yine Suriye’de M.Ö.11.000’lere kadar ulaşan yerleşim izleri belirlenmiştir. Ebla kalkolitik çağın sonlarında tüm yakın doğuda büyük kentlerin kurulmaya başladığı, daha doğrusu kent devletlerinin oluşmaya başladığı bir aşamada kurulmuştur. Kısacası ticaretin kurumsallaştığı ve bölgesel önem taşımaya başladığı bu tarihlerde Ebla kentinin hayata geçtiğini görüyoruz. M.Ö. 2900-2000 arasında Ebla’da Eski tunç çağı görkemli bir şekilde sürmüştür. Orta ve geç tunç çağları ise M.Ö.2000-1200 yılları arasında yaşanmış bu dönemlerde Ebla kenti şehircilik anlayışında büyük gelişmeler kaydetmiştir. Ebla yerleşimini oval bir şekilde çevreleyen yükseltinin altındaki şehir suru ile gösterişli “A” kapı yapısı geç tunç dönemine aittir. (4) Demir çağı M.Ö.1200-535 yıllarında yaşanmış, Pers, Hellenistik, Geç Roma,Bizans dönemlerinde yerleşim devamlılık göstermiştir. Binlerce yıla şahitlik eden Ebla’nın ıssız görünümlü eski yapıları itinalı bir şekilde ortaya çıkarılarak restore edilmiştir. (5) Bizi burada karşılayan kısmen İngilizce, kısmen Arapça ve bir miktar İtalyanca anlatımıyla bizi aydınlatan bekçinin heyecanı ve sahiplenme duygusu Ebla’nın emin ellerde olduğunu gösterdi! Zira Suriye ören yerlerini gezerken kalıntıların restore edildiğini bu kentlere gelen turistlerden para kazanma düşüncesi, yerel halkın da sahiplenme duygusunu sanki pekiştirmiş gibiydi. 

Image
4
Image
5
Image

Dahası Türkiye’de mühendislik eğitimi almış Suriyeli rehberimizin şu ifadesi ilgi çekiciydi: Suriye’de eski kaçakçılığı ve tahribatının cezası ağırdır; yaklaşık 15 yıl hapis cezası verilebilir. Ayrıca İtalyan ekibinin titiz çalışması ve bir kentin yavaş yavaş gün ışığına çıkarılma çabaları da dikkate alındığında Suriye’de eski bir kentin arkeolojik yönden belgelendirilmesi çabalarının güzel görüntüleri görsel belleğimize yerleşti. Gezimizin en önemli duraklarından bir olan Ebla’nın adının nereden biliyoruz, nereden öğrendik? gibi sorulara cevap aramak için eski yazılı belgelere bakabiliriz. (6) Oval planlı bir Suriye höyüğü tipindeki eski Ebla kentinin kelime anlamı “Beyaz Kaya”dır. Bölgede hakim olan kireç taşın ve bu taşın mimaride yoğun kullanımı kente bu ismin verilmesine neden olmuştur. 

Image
6
Image

Ebla adı M.Ö.III. ve II. bin yıla tarihlenen yazılı belgelerde mevcuttur. Ünlü Akat kralı Sargon, bölgede kazandığı 34 savaşı anlatan kitabesinde ele geçirdiği kentler arasında Ebla’dan bahseder. Ayrıca torunu savaşçı kral Naramsin de kendisini Ebla ve Armanum kentlerinin fatihi olarak tanıtır. Uzun bir süredir bilinen fakat yeri belirlenemeyen Ebla kentinin Tel Mardık olduğu kazılar sırasında bulunan bir heykel parçasının üzerindeki yazıttan anlaşılmıştır.

Ebla kentinin M.Ö.3. bin ve 2. Bin yıllarına tarihlenen başlıca yapıları şunlardır (kazılar sırasında yeni yapılar, yeni kompleksler ortaya çıkarılmaktadır. Belli başlı olanlar ele alınmıştır):

Krali Saray: G sarayı olarak da tanınır. M.Ö.3. bin yıla aittir.

Prens sarayı; Q sarayı veya Batı sarayı olarak tanımlanmıştır. M.Ö.2. bin yıla aittir.

Kuzeybatı Sarayı: Bir kabul sarayı işlevi görmüştür. M.Ö.2. yıla aittir.

Şamaş Tapınağı: Güneş Tanrısı Şamaş’a ait bir tapınaktır. M.Ö.2. bin yıl.

Reşef Tapınağı: Yerlatı dünyası ile ilişkili bir tanrıdır. M.Ö.2. bin yıl.

İştar Tapınağı: Geçmişi Sumer’in ünlü tanrıçası İnnana’ya dayanan ve Akatlarla birliklte İştar adı alan tanrıçanın tapınağı. Kazılar sırasında yeni tapınaklar, yeni yapılar çıkarılmaya devam etti. Tabiki Ebla gibi bölgenin merkezi konumundaki bir kentin yapıları çok çeşitli ve zengin olmalıdır. M.Ö.2. bin yıl Ebla tapınakları dikdörtgen planlı olup, Suriye’nin tipik tapınak mimarisinin genel özelliklerini taşırlar.

Ataların Tapınağı: Geçmişte yaşayan atalarına ithaf ettikleri bir tapınaktır. M.Ö.2. bin yıl.

M.Ö.3. binde Ebla’da gelişkin bir yaşam vardı. Bugün izleri görülen 2. Bin surlarının altında 3. Bin surları, kapıların altında da yine 3. Bin kapıları mevcuttu. Bu kapılar önemli kutsallardan Reşef, Dagan, Sipiş ve İştar’ın adını taşıyordu. Suriye’de M.Ö.2 binde şehir kapılarının dini ve soysal açıdan önemli yerleri vardır.

(7) M.Ö.3. bin yıla tarihlenen G sarayı dönemindeki en önemli Suriye saraylarından birisidir. Bu dönemde Suriye sarayları büyük bir ticaret merkezi konumundadır. Deniz yoluyla veya kara yoluyla batıdan gelen malzeme Ebla üzerinden tüm yakın doğuya dağıtılırdı.
Image
7
(8) Ziyaretimiz sırasında da gördüğümüz gibi sarayın sadece bir fasadı korunmuş durumdadır.
(9) Yine de bu kadar küçük mimari kalıntı içinde sayısı (10) (11) (12) 16 bini aşan aşan tablet ele geçmiştir.
Image
8
Image
9

Yine de bu kadar küçük mimari kalıntı içinde sayısı (10) (11) (12) 16 bini aşan aşan tablet ele geçmiştir.

Image
10
Image
11
Image
12

Bu yazılı belgeler Ebla’nın olduğu kadar tüm bölgenin de ticari, idari, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel durumu hakkında değerli bilgiler sağlamıştır. Ancak Ebla için ticaretin askeri ve siyasi ilişkilerden daha önemli olduğunu yine belgelerden anlıyoruz. Ebla’nın yer aldığı coğrafi konum her dönemde bir güzergah olarak kullanılmıştır. Çok çok sonraki ipek yolu yine bu bölgeden geçer. Bu sarayın kralı aynı zamanda baş tüccar konumundadır ve ticaret onun kontrolünde yürütülür. Yazılı belgeler arasında eğitim öğretim ile ilgili olanları çok sayıdadır. Ebla’da bir okul sistemi, ki okulun Sumerce karşılığı E.DUB.BA (tablet evi) dır, bu sistemde hiyerarşik bir sıra içinde eğitimciler ve öğretmenler yer almıştır. 

Image
13

Ebla’da Eblait (Eblaca) adı verilen bir dil kullanılıyor ve bunun eğitimi veriliyordu. Ebla’nin hakim olduğu bölgenin dili olan Eblaca sözcükler ve bunların Sumerce karşılıklarının veren sözlükler, ansiklopediler arşivlerde ele geçmiştir. Hatta zoolojik metinler de ilgi çeken bir gruptur. Bu metinlerde hayvan krallığı üç gruba ayrılır: a) Kara hayvanları, b) Su hayvanları, 3) Kanatlı yaratıklar. Bu tür ve daha farklı konuları içeren tabletler ve Ebla yapılarında ele geçen eserler İdlip ve Şam müzelerinde muhafaza edilmekte ve sergilemektedir. G sarayının gün ışığına çıkarılan duvarları İtalyan ekip tarafından aslına uygun olarak tekrar sıvanmış, yine aslına uygun kerpiç tuğlarla duvarlar bir miktar ayağa kaldırılmıştır. G sarayı ve diğer Ebla yapıları bir tahribat sonucunda yıkılmıştır. M.Ö.3. bin yılın son çeyreğindeki bu tahribatın sorumlusu olarak Akat kralı görülmektedir. G sarayının tabletleri ve diğer malzemeler tarihlendirilmesinde kullanılmıştır. Ayrıca Mısır’ın 4. Hanedanına mensup kral Kefren ile 6. Hanedan kralı I.Pepi’nin yazıtlarının yer aldığı alabaster kap parçaları G sarayında bulunmuştur. Yine sarayda zengin eşyaların varlığı buluntulardan anlaşılmaktadır (13) (14).

Image
14
(15) Ebla’da bir başka önemli saray M.Ö.2. bine aittir. Q sarayı ve Batı Sarayı olarak adlandırılan bu yapı M.Ö.2. bin yıl Suriye saray mimarisinin özgün örneklerindendir. Bu dönemde Ebla’da kentçilik açısından büyük gelişmeler yaşanmıştır. Amorit adını verdiğimiz grupların Suriye’ye girmesi ile Suriye’de siyasi ve kültürel açıdan yeni bir dönem başlamıştır. Q sarayı da döneminde bölgenin ticari merkezi konumundadır. M.Ö.2. yılbaşından itibaren Suriye kent krallıkları arasında siyasi ilişkiler yoğunlaşmıştır. İlerleyen tarihlerde bölgede ve çevrede Asur, Babil ve Hitit gibi önemli krallıklar ortaya çıkmaya başlayacaktır. Bu döneme ait çok fazla yazılı belge bulunamamıştır. Ancak gelişkin bir kent dokusu ortaya çıkarılmıştır. Saray yapıları, çevre duvarlardaki rampalar ve gösterişli şehir kapıları bu dönemin genel Suriye özelliklerini yansıtır. Q sarayının altında ana kaya içine oyulmuş üç mezar odası bulunmuştur. Devam eden yıllarda mezar oda sayısı giderek artmıştır. İlk bulunan üç mezar odası içindeki buluntulara göre adlandırılmış: Keçiler Beyi Mezarı, Prenses Mezarı ve Sarnıç Mezar. 
Image
15

(16) (17) Bu mezarlarda kıymetli madenlerden yapılmış takılar, metal silahlar, taş kaplar, seramikler gibi zengin mezar eşyası bulunmuştur. Bu eserlerden bazıları Anadolu ve Mısır ile paralellik göstermektedir. Mezarlar içlerindeki malzeme dikkate alınarak Suriye, Anadolu ve Mısırla yapılan karşılaştırmalarla M.Ö.1825-1700 tarihlerine yerleştirilmiştir.

Image
16
Image
17

Suriye’nin etkileyici bu kentini terk ederken binlerce yıla şahitlik eden G sarayının parlak beyaz duvarları yeni ziyaretçilerini beklemeye hazırlanıyordu. En şatafatlı günlerinde G sarayı Ortadoğu’ nun her noktasından gelen tüccarları ve misafirleri ağırlamıştı. Bugün de aynı saray dünyanın her noktasından gelen ziyaretçilerini kabul ediyor. Sonuç olarak Ebla kenti M.Ö.3. ve 2. bin yıl Suriye’sinin görsel canlı bir sunumudur. Bugün savaşlarla, işgallerle, patlayan bombalarla, isyanlarla dünyaya kendisini gösteren Ortadoğu’nun bu sıcak bölgesinin gerçek yüzünü, insanlığın 5.000 yıllık kültür geçmişinin önemli bir kesitini burada görmek çok güzeldi. (18) Suriye gezginleri, kültürel belleklerini yeni bilgilerle donatmanın kıvancı ile Ebla kentine veda ettiler.”

Image
18

Bu gezide katılımcılar adına kazı alanının içine görevli bekçi ile birlikte sadece  Prof. Dr. Tunç Sipahi, rehberimiz Erkan bey ve en küçük katılımcımız oğlum Umut Taşdelen girme şansına erişti.