Diğer sayfaları okumak için, sayfanın kenarlarındaki okları kullanabilirsiniz.

Bir Okurun James Joyce ve Ulysses Yolculuğu, İlkiz Kucur

Vikipedia  ‘Kuark’ı en basit şekliyle şöyle tanımlıyor. Bir tür temel parçacık ve maddenin temel bileşenlerinden biri.  Kuarklar, bir araya gelerek hadronlar olarak bilinen bileşik parçacıkları oluşturur. Bunların en kararlıları, atom çekirdeğinin bileşenleri proton ve nötrondur.

Başlığında Ulysses ve James Joyce olan bir yazıya kuarkın tanımıyla başlamam biraz garip oldu, farkındayım. Amacım, henüz Ulysses’i okumayanları Joyce’un satırlarına, onun sürprizlerine hazırlamak, itiraf ediyorum. Ulysses ile kuark arasında bir ilişki yok. Rahat olabilirsiniz. Sicim modelini bulan iki isimden biri Murray Gell-Mann tarafından Joyce’un Finnegan Wake adlı kitabından esinlenerek bu modele Kuark ismi verilmiştir.(Eşzamanlı olarak söz konusu modeli bulan diğer isim ise George Zweig’dir.)

James Joyce ve Ulysses hakkında bunca yıldır yazılmış binlerce sayfadan sonra yeni bir şeyler söylemek çok zor. Üstelik bunun böyle olmasını bizzat Joyce ’un kendisi istemiştir. Bir yandan “Profesörlerin bulmak için uğraşacağı yüzlerce bulmacayı Ulysses’e yerleştirdim,yüz yıl uğraşsınlar ” der öte yandan oturduğu binadaki  görevlinin kaldırımda oynayan küçük oğlunu işaret ederek “Bir gün bu çocuk da Ulysses’i okuyacak”  diyerek kitabını ölümsüzleştirdiğinin altını çizer. Aradan geçen yüz yıl boyunca uzmanlar bu bulmacalarla uğraşmış ve sanırım artık tüm bulmacaların yanıtları bulunmuştur. Yazarın, Ulysses’in bir başyapıt olduğuna inancı da böylece kanıtlanmıştır.

Üstelik daha önce yazdığı Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi ve Dublinliler adlı eserleri pek çok yayınevi tarafından ret edildikten sonra basılabilmiş bir yazardan söz ediyoruz. Alışılagelmiş roman anlayışının yerine yeni bir anlayış yaratırken çağdaşlarının bir kısmının alay ettiği, küçümsediği bir kısmının ise yere göğe koyamadığı Ulysses ile kendisine ve eserlerine duyduğu özgüven zirvededir. Çok da haksız olmadığını zaman göstermiş oldu.

Joyce kenarları net çizilmiş bir düşünce sistematiği ile yazmaz. Onun düşünce dünyasını tanımlayacak kavram olsa olsa görecelilik olabilir. Kendisi ile dalga geçer. Sinemadan müziğe, resimden  tarihe, günlük yaşamdan politikaya, Katolik inancın baskısından İrlanda’nın gündelik hayatına,  Shakespeare’den Dante’ye birçok başlık ile kitabın sayfalarında karşılaşırız. İngiltere’nin Dünya Edebiyatındaki en büyük temsilcisi Shakespeare’i İrlandalı bir yazar olarak üstelik de İngilizce yazarak alt etmeyi hedefler. Yakın tanıdıklarının pek çoğu hatta kendisi romanlarında ana ya da yan karakterler olarak yer alır. University College of Dublin’deki eğitimi sırasında pek çok dil öğrenir. Bunlar Latince, İtalyanca, Fransızca, Almanca ve Norveççe’dir. Eserlerinde çok daha fazla dilden kelimeleri kullanacaktır. Metinler arası geçişlerde okuyucuların define avcısı gibi satırların altını kazıması gerekir. Yazdıklarını sürekli düzeltir. Satırların, sözcüklerin üzerini çizer, yeni baştan yazar. Yeniden çizer, yeniden yazar. Sayfalar; dizgiciler ve Joyce arasında defalarca gider gelir. Üstelik bu gidiş gelişlerin arası günlerce sürecektir. Onun yazdığı sayfalardaki düzeltmelerin fotoğraflarını gördüğüm an matbaa çalışanlarına gerçekten acıdım.

Joyce’un Ulysses’i yazarken yaşadığı göz rahatsızlığını da unutmamak gerek.. Yıllarca çektiği sancılar, geçirdiği göz ameliyatları, bir gözünün görme yetisini tümüyle yitirmesi onu yazmaktan alıkoyamamıştır. Daha az acı çekmek ve ışıktan yararlanabilmek için beyaz takım elbisesini giyip, yatarak yazacaktır. Parasızlık, zorunlu taşınmalar, sadece yaşadıkları kentleri değil ülkeleri de değiştirmek zorunda kalması ile anlıyoruz ki Ulysses yalnızca okunması zor bir roman değil, yazarın rahat odasında yazılmış bir eser de değildir.

Kitabın içeriği kadar kapağı da bu titiz arayıştan nasibini alır. Matbaa çalışanları onun istediği mavi tonu yakalayana kadar çok uğraşmıştır. İstediği renk olan ve çok zor bulunan mavi tonunu elde etmeden kapağın rengine onay vermemiştir. Unutmadan Joyce ’un en sevdiği renk mavidir.

Sonunda beklenen gün gelmiş, Ulysses 2 Şubat 1922 tarihinde Sylvia Beach tarafından Shakespeare and  Company  Yayınevi’nce basılmıştır. Trieste-Zürih-Paris de geçen 7 yıllık yazılma sürecinin ardından kitap doğum gününde Joyce’un elindedir.

Sizce de Ulysses’in sadece anlattıkları değil aslında yedi yıl süren yazılma ve basım süreci bile başlı başına Odysseus’un eve dönüş yolculuğunu çağrıştırmıyor mu?

Joyce ilk baskıyı imzalayıp eşi Nora’ya verir. Fakat Penelope yani Molly yani Nora kitabı o sırada orada bulunan Joyce’un arkadaşı Arthur Power’a satmayı önerir. Biraz dedikodu mu yaptım acaba? Hadi ama Ulysses de bolca dedikodu yok mu? Sadece İngiliz edebiyatının gelişimini tartışan entelektüel konuşmalar mı var sanıyorsunuz? Üstelik hayvanlardaki şap hastalığına aranan çözümler bile sayfalarında yer bulmuşken…

Ulysses Yunan Mitolojisi’ nde ki Odysseus’ un Roma ‘da ki karşılığıdır. Biz Odysseus’u  Troya’ dan tanıyoruz. İthaka adlı küçük bir adanın kralıdır. Akhalarla birlikte katıldığı Troya Savaşı’nda uğranan yenilginin ardından Truva Atı fikrinin sahibi olan kurnaz kral. Savaşın sonucu onun bu önerisi değişir. Homeros, İlyada destanında savaşın elli bir günlük dönemini, Odysseia’ da ise önüne çıkan engeller nedeniyle İthaka’ ya varamayan Odysseus’un on yıla yayılan maceralarını anlatır.

Evde onu bekleyen karısı Penelope ve oğlu Telemakhos  Odysseus’un  yaşadığına dair umutlarını yitirmek üzeredir. Penelope hem eşini bekler hem de kendisi ile evlenmek isteyen ve her fırsatta onu taciz eden talipleri ile de baş etmeye çalışır. Oğlu Telemakhos ise daha fazla dayanamayıp, babasını aramak için yola çıkar.

Joyce ‘un kahramanları ise Dublin sokaklarında yürümektedir. Homeros’un on yıl süren dönüş yolculuğu Ulysses’te tek bir güne sığdırılmıştır. Odysseus evdeki sadık eşine dönmeye çalışırken, Bloom kendisine ihanet ettiğini bildiği eşine dönmektedir.

Joyce bu eserinde antik Dünya ile 20.yüzyıl arasındaki bağı özellikle Avrupa kültürünün oluşmasında büyük rol oynayan Homeros üzerinden kurmayı amaçlamaktadır.

Peki, pek çok kişi tarafından sorulan o meşhur soruyu bir kez de biz soralım: Ulysses’i niçin okumalıyız?

İlk yanıt yazarından gelsin: Çünkü ”Hayat kötü bir kitap okumak için çok kısa.” Belki bu yanıt tek başına yeterli olabilir. Ama diğer nedenlere de haksızlık etmeyelim. Öncelikle pek çok eleştirmen için modernizmin temel eserlerinden biri olarak kabul edildiği için okumalıyız. O döneme kadar yazılan giriş gelişme ve sonucu olan romanlardan çok farklıdır. Bu romanda gündelik hayatta gördüğümüz her şey bulunur. Gündelik hayatın en kaba(!) anlarından, bir kütüphanede yapılan entelektüel tartışmalara kadar. Bilinç akışı tekniğinin en güzel örneklerinden biri sizi kitabın son bölümünde beklemektedir. Ulysses, Pek çok eleştirmen tarafından sadece modernizmin değil post modernizmin de ilk işaretlerinden biri olarak da kabul edilir. James Joyce ‘un neredeyse kullanmadığı anlatı tekniği kalmamıştır. Eserini İncil, Hamlet, Dante’ nin Cehennem’ i ve Odesseia ile Ulysses’i aynı düzeyde görmektedir. Fantastik, haber dili, rüya, gerçeküstü, gerçekçi, soru cevap, drama ,vb. Her bölüm başka bir teknikle yazılmıştır. Dönemin kimi eleştirmen ve yazarları tarafından çöplük olarak nitelendirilen, küçümsenen bu İrlandalı yazar ne yazmıştır ki biz üzerinde konuşmaya devam ediyoruz. Yetmemiş üniversitelerde adına kürsüler kurulmuş. Virginia Woolf’un “galiba olay bir günde geçiyor dediği” Hemingway, T.S.Eliot’un yere göğe koyamadığı bir eserden söz ediyoruz. Pek çok okurun eline almaktan çekindiği, korkulan, korkutulan kitap Ulysses.

Ulysses’i yazmaktaki amacını arkadaşı Carlo Linati’ye şöyle açıklar Joyce: ”İki ırkın(İsrail-İrlanda),insan bedeninin ve bir günün(yaşamın)küçük öyküsüdür. Ulysses’in kişiliği çocukluğumdan beri hep etkilemiştir beni. Düşünün “Dublinliler” kitabına girecek kısa bir öykü olarak yazmaya başlamıştım 15 yıl önce! Yedi yıldır bu kitap üstüne çalışıyorum-lanet olsun! Kitap bir tür ansiklopedi de sayılabilir. Amacım sub specie temp nostrioris  (sonsuzluk formu altında )mitosunu günümüze aktarmak. Her serüven(yani birbiriyle bağlantılı olarak bir bütünü oluşturan her saat, her organ, her davranış)ön koşullandırmalardan uzak, kendi tekniğini yaratmalıdır. Aquinas’ın meleklerinde olduğu gibi, her serüven, çeşitli kişilerden oluşmuş tek kişiyi anlatır.”

Yazarının kitabı yazma amacından yola çıkarak biz neden okumalıyız sorusuna verilecek pek çok yanıt vardır. Ben kendi deneyimimden yola çıkarak iyi ki okumuşum dediğim kitabın sonunda elde ettiğim ödülü paylaşmak istedim. Ulysses’i okumalıyız; çünkü kitabın son sayfasında büyük bir başyapıtı okumuş olmanın ödülü bizi bekliyor olacak. Artık farklı bir okur olduğunuzu fark edeceksiniz. Okunamaz önyargısını yenerek gözünüzü korkutan, sizleri aşağılayanlara karşı kazanılmış bir zaferin hazzına erişeceksiniz. Evet, Ulysses’i okumuş bir okur olacaksınız. Evet, artık sıradan bir okur değilsiniz. Evet, pek çok yeni bulmacayı öğrenip, yanıtlarını araştıracaksınız.

Peki, bunun dışındaki gerekçeler neler olabilir?

Örneğin, seyahat etmeyi sever misiniz? Yanıtınız evetse Ulysses size geçmişe bir yolculuk vaat ediyor.1904ün Dublin’i. Caddeleri, Kulesi, sahili, kiliseleri, barları, Milli Kütüphanesi, mezarlığı, hastanesi, okulu, Türk Hamamı hatta gazete binası ve genelevleri de dâhil bir kent gezisi. Yazarının” bir gün Dublin yok olursa benim kitabıma bakarak yeniden inşa edilebilir” dediği kenti adım adım dolaşmış olacaksınız.

Kitap, aynı zamanda Joyce’un yukarıda belirttiği gibi pek çok bilgiye ulaşabileceğiniz ansiklopedik bir kaynak olarak da okunmayı hak ediyor. Dönemin İrlanda’sında sıradan insanların alışkanlıkları. Din ve İngiliz hegemonyası arasında sıkışıp kalmış Dublinlilerin üzerlerine sinmiş boş vermişlikleri. Ayrıca İngiliz Edebiyatının tarihsel gelişimi, bol bol Shakespeare ‘e yapılan ince dokundurmalar.

Bu entelektüel düzey kadar o gün yapılan at yarışında “At Gitsin ” adlı bir tayın yarışı kazandığını ve zavallı Bloom’un istemeden bu tüyoyu nasıl verdiğini görüp de gülümsememek mümkün mü? Yani mizah aşkına bile okunacak bir eser. Uzun listeler, ince ince yapılan hesaplamalar, çok basit sorulara verilen dolambaçlı uzun yanıtlar…

Müzik aşkına da okunabilecek bir kitaptır Ulysses. Joyce’un aileden gelen müzik bilgisi ve sevgisi kitapta alabildiğine ortaya konmuştur. Özellikle kitabın sekizinci bölümü olan Sirenler için şemada belirtilen organ kulak’tır. Joyce bu bölüme müzikal efektler yerleştirmiş, satırların arasında notalara da yer vermiştir. Sürekli farklı biçimlerde çıkan sesleri duyarız. Ses tekrarları ile sözcüklerin nasıl bir müzikale dönüştüğüne tanıklık ederiz. Üstelik her türlü sesin duyulduğu bir bölüm(!)

Dünya siyaset tarihinde henüz sahneye çıkmayan Hitler’in bakış açısını besleyen düşünce Ulysses ‘te çok önceden sezilmektedir. James Joyce yazdıkları ile bize İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanacak Yahudi düşmanlığının ipuçlarını vermektedir.

Mitoloji zaten kitabın omurgasını oluşturmuştur. Mitoloji aşkına da bu eseri okumalısınız derim.

Ulysses’i size sunacağı sürprizleri kaçırmamak içinde okumalısınız. Kitabı ikinci okuyuşumda Aziz Petrus ‘un vaaz verdiği Saint Pierre Kaya Kilisesi ile karşılaşınca çok heyecanlandım. İlk okuyuşumda henüz Antakya’ya gitmediğimden bu ayrıntıyı fark etmemiştim. Görünce hayran kaldığım bu kiliseyi Ulysses’te ilk okuyuşumda gözden kaçırmıştım. İyi haber Antakya’nın yaşadığı yıkımdan sonra bile Habib-i Neccar Dağı yakınlarındaki mağarada bulunan kilise yıkılmamış.

Benim için bir diğer sürpriz de Joyce’ un çok sevdiği İrlanda’nın ulusal şairi Mangan’ın bir dizesini Ulysses’te görmek oldu. Bunu özellikle belirtiyorum. Çünkü okurlarımızın Mangan’ı tanımasını çok isterim. Belki bir kentimizde adı bir caddeye ya da parka verilir.

James Clarence Mangan(1 Mayıs 1803 - 20 Haziran 1849) İrlanda ulusal marşının sözlerini yazmış, İrlanda’nın ulusal şairidir. Yaşamı boyunca Dublin dışına bile çıkmamış, yaşamının büyük bölümünü bir kütüphanede memur olarak geçirmiştir. Çok sayıda dili kendi kendine öğrenmiştir. Bunlar arasında Türkçe ’de vardır. Türkçe şiirler yazmış, Almancaya çevrilen bazı Osmanlı şiirlerini İngilizceye çevirmiştir. Bununla da yetinmeyip Osmanlı şiiri üzerine yazdığı makaleler de vardır. Çeviri kisvesi altında kendi yazdığı Türkçe şiirler de bulunur. Öyle ki Oxford Antolojisi'nde Türk şairler arasında yer aldığı bile söylenir.

Yeniden konumuza dönersek; Joyce kitabı okuyacak olanlar için iki şema hazırlamıştır. Gilbert ve Linati adı verilen bu şemalar isimlerini James Joyce’un arkadaşlarından alır. Linati şemasını arkadaşı Carlo Linati’ye, Diğeri de yukarıda sözünü ettiğimiz İtalyan arkadaşı Stuart Gilbert’a teslim ettiği Gilbert şemasıdır. İki şema arasında çok ufak farklılıklar bulunur. Adeta evin yolunu bulmak isteyenler için yere dökülen çakıl taşlarıdır bu şemalar. Ulysses’i okurken bu şemalara bakmak o bölümde yazarın sakladığı göndermeleri, günün hangi saatinde geçtiğini, Odysseia ile bağını anlayabilmek açısından çok değerlidir.

Elbette Ulysses’i okumadan önce Odysseus’u okumanın Ulysses’i anlamak açısından faydası yadsınamaz, ancak bu olmazsa olmaz bir zorunluluk değildir. En azından Odysseus’un nelerden söz edildiğini bilmeniz yeterlidir.

Ulysses üç ana bölümden oluşuyor. Bu üç bölümde toplam on sekiz ara bölümü bulunmakta. Tıpkı Odysseus da olduğu gibi. Ancak Joyce eserinde bu bölümlere ad koymamış, şemalarda belirtmiştir.

Romanın üç ana kahramanı vardır. Stephen Dedalus, Leopold Bloom, Molly Blom Öte yandan tüm kitap boyunca her bir parçası ile Dublin kenti asıl kahraman benim diye seslenmekte. Kitabın geçtiği 16 Haziran’ın ise Joyce ’un eşi Nora ile birbirlerine aşklarını ilan ettikleri gündür. Bugün Bloomsday olarak kutlanılan gün. Her yıl 16 Haziran’da pek çok ülkeden Ulysses okurları, okuma grupları, Dublinliler ve akademisyenler o günün anısına kentin sokaklarını doldurarak hem Bloomsday’i hem de Nora ve James’in yıldönümlerini kutlar. Dublin sokaklarında dolaşan, vicdan azabıyla baş etmeye çalışan genç Stephan ve Yahudi kökleri ile toplumda biraz da dışlanan ve ihanete uğramak üzere olan reklam komisyoncusu Leopold Bloom ‘un izlerini takip ederler. Bu görüntüleri                                ellerinde Uluysses yüzlerce Stephan, Bloom ve Molly canlanmış, Dublin kentinin sokaklarında yazarlarının gençliğini ararken hayal ediyorum.

İlk sayfadan son bölüme kadar Ulysses’te erkekler konuşmaktadır. Kitapta gerçek anlamda sesini duyduğumuz tek kadın Molly’dir. Evde neredeyse tüm günü yatağında geçiren ve son bölümde sahneye çıkan Molly’i anlatan satırlarda noktalama işaretleri yoktur. Bir sayfaya yakın uzunluktaki cümlelerin nerede başlayıp nerede bittiğini bulmak okurun işidir. Çünkü Nora’nın da okuma yazması çok azdır. Noktalama işaretlerini kullanmayı da bildiği söylenemez. Yine de son noktayı Molly koyar. “Evet”. Bu sözü ardı ardına yinelerken roman biter. Bilinç akışı tekniğinin en önemli örneklerinden biri olarak kendi kendine düşünür/konuşur, istediği soruyu sordurur, istediği yanıtı verir.

Gelelim asıl kahraman olan Dublin kentine. İrlanda’nın dünyaya armağan ettiği Oscar Wilde, Samuel Beckett, W.B. Yeats   George Bernard Shaw, gibi pek çok edebiyatçıdan biri de James Joyce’dur. Diğerlerinden onu ayıran en önemli fark ise aynı zamanda dönemin Dublin’i için bir belgeselci olmasıdır. Dublin’den 1904 yılında ayrılıp yeniden döndüğü 1912 de kentin ilk sinema salonunu da o açmıştır. Gerçi sonuç büyük bir ticari başarısızlık olmuş ve bir daha dönmemek üzere Dublin’den ayrılmıştır. Başkentin özgün adı olan: Baile Atha Cliath’ın anlamı bile içinde bir ironi barındırır. Engeller geçidinin kenti. Ulysses’i Dublin dışında yazması bilinçli bir tercihtir. Ama yine de “öldüğümde, yüreğimin ortasına kazılmış bulacaklar” dediği kentten aslında hiç ayrılmamıştır. Ayrıntıları belleğinde tutmak, unutmamak gibi bir yeteneğe sahiptir. Kente ait izleri canlı tutmasındaki bu yeteneğin romana büyük katkısı olmuştur. Bununla da yetinmeyip eserinde geçecek en ufak bir ayrıntı için dostlarına, yakınlarına mektuplar yazıp bilgi alıyordu.  Ençok da teyzesine. Ama sevgili teyze kendisine gönderilen kitabı müstehcen olduğu gerekçesi ile okumayı ret etmişti.(ABD’de tefrika edilen eser 1922 de basıldığında bu gerekçe ile yasaklanmış. Söz konusu yasak ancak 1933 de kaldırılmıştır.)

O zaman neden bu kitabı Dublin dışında yazmıştır? Çünkü Dublin’in edebiyat ortamının kısırlığından uzak durmanın yaratıcılığı için daha doğru olduğunu düşünür. Dublin adeta felç geçirmiş bir kenttir. İrlanda kendi dilini bile yitirmek üzeredir. Evet, neredeyse ölü bir dile dönüşen İrlandaca ancak son yıllarda yapılan çalışmalarla yeniden canlanmaya başlanmıştır. James Joyce gibi pek çok dili eserlerinde kullanan bir yazarın düşünce dünyasında bunun nasıl bir etkisi olduğunu tahmin edebiliyorum. Belki de bu nedenle onun tüm eserlerini İngilizce yazarak İngiliz edebiyatı ile boy ölçüştüğünün altını bir kez daha çizelim.

Artık yavaş yavaş kitaba geçelim. İlk satırlarda Dublin’de şimdi adı James Joyce kulesi olarak değiştirilen Mortello Kulesi’  nde eski bir tanıdık ile karşılaşacağız. Stephen Dedelus.  Stephen; adını Hristiyanlığın ilk şehidi Aziz Stephanos’tan soyadını ise mitolojiden alır. Yunan mitolojisinde eli sanata yatkın olan mimar ve heykeltıraş Daidalos’tan  Dedalus ‘a dönüşmüştür.

 İzninizle bir kez daha konu dışına çıkarak küçük bir not eklemek isterim. Zeugma Antik kentinde bulunan mozaiklerden Daidalos Mozaiğinde onu sanatını gerçekleştirirken görüyoruz.

Zaman zaman ismi ile dalga geçilen Stephen Dedalus’u Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ nden anımsıyoruz. Gençliğe ilk adımlarını attığı yıllarda sanatçı olmak için Dublin’den ayrılmıştı. Stephan  ‘ı Portre ’den anımsayanlar yazarı ile pek çok ortak özelliğe sahip olduğunu da bilir. Portre bu nedenle otobiyografik bir eser olarak da kabul edilir.

İşte genç Stephan yeniden Dublin’e dönmüştür. Kuleden çıkıp dolaşmaya başlar. Dolaşırken bir yandan da ölen annesinin son nefesini verdiği anları düşünür. Vicdan azabı ile baş etmeye çalışmaktadır. Annesi ölüm döşeğinde ondan günah çıkarmasını istemiş ancak o bu talebi yerine getirmemiştir. Yirmili yaşlarındaki kahramanımızın babası ile de arası bozuktur. (İşte size psikiyatristlerin alanına girecek olan Oidıpus kompleksi. Buradan Hamlet’e kadar uzanacak bir inceleme alanı daha).O artık baba evini terk etmiş, kirasını ödediği bu kulede iki arkadaşı ile yaşamaktadır. Ekonomik olarak zor durumda bir öğretmendir. Dublin’den sanatçı olmak için ayrılmıştı. Oysa şimdi isteklerini gerçekleştirememiş bir aydın olarak mutsuz ve yalnızdır. Kafasının içindeki sorular ile Aristotales’ ten Dante’ ye ayaklarının altındaki deniz kabuklarını un ufak ederek yürür ve dünyayı anlamaya çalışır. Sabah saat 08.00 de güne başlayan Stephen’ın bu yürüyüşü sırasında ilk üç bölüm geçer ve saat 11.00 olur.

Dördüncü bölüme geldiğimizde saat yeniden sabah 08.00 dir. Şimdi sahne Bloom’ undur. Ama önce yine küçük bir parantez açalım.

Joyce Dublin’de yaşadığı yıllarda moralinin çok bozuk olduğu bir gün bir arkadaşının evine gider. Nora’nın ihanetinden kuşkulanmaktadır. Arkadaşı ile görüşmesi ona iyi gelir, rahatlamış olarak oradan ayrılır. Arkadaşının evi Eccles Sokağındadır.

Gün içerisinde Molly’nin kendisini ziyaret edecek olan konser organizatörü Boylan ile Bloom’ a ihanet edeceği evleri de Dublin’de Eccles sokaktadır.

Leoopold  Blom  oğlunu kaybetmiş bir babadır. Fotoğrafçı olmak üzere evden ayrılan genç bir kızları vardır. Oğlunun ölümünden sonra yaklaşık on yıldır eşi ile cinsel bir beraberlikleri olmamıştır. Stephan nasıl babasını yitirmiş bir genç ise Leopold  Bloom da oğlunu yitirmiş bir babadır. Eccles Sokak 7 Numara’daki evlerinden karısının kahvaltısını hazırladıktan sonra ayrılan Bloom yürümeye başlar. İhanet kuşkusu tüm gün boyu onunla olacaktır. Aralarına karıştığı Dublinliler arasında kendini hep dışlanmış hissedecektir.

Stephan ve Bloom Dublin’ farklı noktalardan aynı saatte yürümeye başlamışlardır. Gecenin ilerleyen saatlerinde yolculuğa birlikte devam edecekleri yer ise Gecekent adı verilen Dublin’in genelev sokağıdır. Gün içinde yollarının kesişir gibi olduğu, birinin girdiği yerden diğerinin çıktığı, kısa karşılaşmalarında yaşandığı anlar elbette olacaktır. Gecekent’ teki karşılaşmalarının ardından bir baba figürü ile Bloom Stephen’ı yanına alacak, Gecekent’in sokaklarından çıkarıp biraz kendisini toparlaması için arabacılar barakasına götürecektir. Oradan da Eccles Sokağı 7 Numaralı eve. Evde aralarında bir baba oğul ilişkisinin geliştiğine tanık oluruz. Sonunda yeniden görüşeceklerinin üzerindeki şüphe bulutları ile Stephen evden ayrılır.

Homeros’ta Odisseus on yıl süren yolculuğunun sonunda İthaka kralı kendisine sadık kalan Penelope’ye dönmüştür. Bloom ise sabah çıktığı evine gece yarısı dönecektir ama Molly ona ihanet etmiştir. İşte tam bu anda kitabın son bölümünde ilk kez Molly’nin sesi duyulur. Onun evetleri ile kitabın sonu gelir. Aslında soruyu sorduran da yanıtı veren de Molly’nin kendisidir.

 Peki, bu mutlu sona ulaşmak mıdır? Daha doğrusu bu kitapta mutlu son var mıdır? Stephen’ın babası ile olan sorunları çözülmüş müdür? Karısı ile oğulları Rudy’nin ölümünden sonra biten cinsel ilişkileri yeniden canlanacak mıdır? Bunların hiç biri çözüm değildir. Çünkü Joyce’ a göre ”Yaşam ancak doğrulanabilir, kesin çözüme ulaştırılamaz.”

James Joyce, bizi bir kez daha bitmemiş cümleleri ile baş başa bırakır. Babil Kulesi’nin yıkıntıları arasında çıkılan yolda parçaları birleştirmek okurun işidir.

Ulysses’in pek çok yeni okura ulaşması dileğiyle…

 

İlkiz KUCUR

 

Aşağıda Ulysses ve James Joyce okurları için bir okuma listesi önermek istedim:

Odysseia, Homeros,T.İş Bankası, Kültür Yayınları, Çev. Azra Erhat- A.Kadir

Ulysses, James Joyce, YKY, Çev. Nevzat Erkmen

Ulysses Sözlüğü, Nevzat Erkmen, YKY

Ulysses,James Joyce Norgunk Yay. Çev. Armağan Ekici

Ulysses, James Joyce, Kafka Yay. Çev. Fuat Sevimay

Finnegan Wake,(Finnegan Uyanması)James Joyce, Sel Yay. Çev. Fuat Sevimay

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, James Joyce, İletişim Yay. Çev. Murat Belge

Dublinliler, James Joyce, İletişim Yay. Çev. Murat Belge

James Joyce Hayatı ve Eserleri, Richard Ellman, Kabalcı Yay. Çev. Zafer Afşar

Bloomsday Kitabı, Harry Blamıres, Norgunk Yay. Çev. Armağan Ekici

Ulysses ve Biz, Declan Kıberd, Alfa Yay. Çev. Zeynep Çiftçi, Kanburoğlu

James Joyce’un Vicdanı, Darcy O’Brien, Nota Bene Yay. Çev.Fatih Yiğitler

James ve Nora Joyce’un Evliliğinin Portresi, Edna O’Brien, Alfa Yay. Çev. Zeynep Çiftçi

James Joyce, Edna O’Brien, Alfa Yay. Çev. Zeynep Çiftçi

James Joyce, Andrew Gibson, YKY, Çev. Orhan Düz

Avrupa Romanı Üzerine On bir Makale, Richard P.Blackmur, İletişim Yay. Çev. Müge Günay

Okumalar Okuması, Alberto Manguel,YKY,Çev.Sevin Okyay

Çizgilerle Joyce Yeni Başlayanlar İçin,David Norris-Carl Flint, Milliyet Yay. Çev. Ülkü Tamer

Notos Öykü Sayı 64(James Joyce Dosyası) Haziran-Temmuz 2017