Cumhuriyet Kitap
İlkiz Kucur'un Attilâ İlhan ile 1980 'de yaptığı söyleşi
Cumhuriyet Kitap, Sayı: 1132, Tarih: 27 Ekim 2011
İlkiz Kucur 'un el yazısı ile hazırladığı sorular
Attilâ İlhan, ilk soruya yanıt olarak, daha önce bir dergide yapılan söyleşideki bir yanıtı verir, diğer soruları ve yanıtlarını kendi daktilosunda yazar ve İlkiz Kucur 'a verir.
Cumhuriyet, 13 Ekim 2004
Gün Doğusundan Kopan Hikâyeler, Aslı Duman
Cumhuriyet Kitap, Tarih: 2023
GÜN DOĞUSUNDAN KOPAN HİKÂYELER
Aslıhan Duman ‘ın ilk öykü kitabı Gün Doğusundan Kopan Hikâyeler geçtiğimiz günlerde okurları ile buluştu. Duman, ODTÜ Havacılık Mühendisliğini bitirdikten sonra yine aynı üniversitede Endüstri Mühendisliği Yüksek Lisans Programını tamamlamış. Uzun yıllar edebiyat yolculuğunu savunma sanayiindeki çalışma hayatı ile birlikte sürdürmüş. İngilizce ve Rusçadan yaptığı çevirilerin yanı sıra 2015 yılından bu yana değişik dergilerde yayınlanmış öyküleri bulunuyor.
Yazarın ilk kitabındaki öyküler çok eskilerde yaşanmış söylencelere dayanıyor. Kahramanların her biri çok uzun süren bir yolculuktan günümüze gelmiş. Ama bir o kadar da çok tanıdık, yakınımızda yaşayan bireyler. Kısaca her öykü köklerini Türk Mitolojisinden alsa da aradan geçen yüzyılların aksine anlatılanların günümüzde bir karşılığı var. Yazar bu zor geçişi oldukça iyi başarmış. İlk kitapta hoş görebileceğimiz acemilikler yerine usta işi bir kurguyla eserlerinin yapısını kurmuş. Evet, gerek kahramanlar gerekse olaylar kullanılan dilin de yardımıyla Dede Korkut Hikâyelerini anımsatıyor. Öte yandan öykülerin pek çoğunda zamanı ve mekânı değiştirsek kolaylıkla günümüzde ait bir kurgu diyebiliriz.
Kitapta toplam sekiz öykü bulunuyor. Her öykünün adı bir kahramanın hikâyesi olarak adlandırılmış. Altı öykünün kahramanı erkek, bir öykü de kahramanımız kadın bir öykü de ise hayvan.
Ancak tüm öykülerde kadınlar ve hayvanlar da en az ana kahramanlar kadar etkili. Mitolojilerdeki insan – insan, insan - hayvan, insan – doğa ilişkisi nakış işler gibi işlenmiş. Geçmişten günümüze aktarılan öykülerde bunu başarmak adına yazarın tercihi destansı bir anlatım olmuş.
İlk öyküde her ne kadar Ilgar Bey’in Oğlu Kayraalp’in Hikâyesi anlatılsa da bence asıl kahraman bir kılıç ustasıdır. Yaptığı kılıçlar dillere destan olan usta aynı zamanda büyük bir aşkın da kahramanı olarak okuru şaşırtacaktır.
Kitabın ikinci öyküsü, baba oğul arasındaki iktidar çekişmesinin acı veren sonuçlarına tanık oluyoruz. Arada kalan kadınların bir ömür sürecek hasretleri ve bu acıyla yaşamaya çalışmaları. Aile içinde sağlıklı kurulamayan iletişimin sonuçları dağılmış, mutsuz bireyleri hangimiz tanımadık ki. Bu nedenle kendi duvarlarını örüp kendi cezasını çeken ne çok insan yaşamakta çevremizde. Geçmişte ve bugün değişen pek bir şey yok demek ki.
Aktan’ın Beylik Aldığı Günün Hikâyesi ’de ise bir mağara ile karşı karşıyayız. Mağara kavram olarak doğuşu, rahmi simgeler. Karanlıktır. Saklar. Doğumu aynı zamanda annesinin ölümü olan Aktan ‘ın mağaradan çıkma vakti gelmiştir. Mağara imgesinin çağrıştırması ile anlıyoruz ki sadece onun değil obasının da yeniden doğması anlamına gelir bu çıkış. Geride obanın beyi olan babasını bırakıp beyliğini ilan edişi aynı zamanda yeniden doğan bir halkı temsil edecektir. “Eskinin yükü “atılacak yeniden doğuş gerçekleşecektir. Bu aynı zaman da bireysel anlamda da bağımsızlığın ilanıdır.
Bir diğer öykü Han Oğlu Algan’ın Hikâyesi ise yönetimdeki çıkar çatışmaları ve ihanet üzerine inşa edilmiş. İyi ile kötünün savaşı. İyileri yetiştiren yaşlı insanların geleceğini kurmaları için gençlere yol gösterici, usta olarak uzun süren rehberlikleri bir noktada sona erecektir. İşte o noktada yolculuk yalnız başına devam eder.
Yazar,Sivri Kulak’ın Kaderini Bulduğu Günün Hikâyesi ise Türk Mitolojisinin en bilinen öyküsüne çok farklı bir yaklaşım getirmiş. Yazının başında belirttiğim kahramanı hayvan olan hikâye bu. Sivri Kulak ise bir yavrukurttur. Ama daha fazla bir ipucu vermek istemiyorum. Sürüsünü yitirmiş yavruyu neler bekliyor olabilir?
başlığında tek kadın kahramanın adı olan öyküde ise kötülük tanrısı Erlik Han ile mücadele eden Kınık Bey’in kızı Meral’in hikâyesini okuyoruz.
Son iki öyküde ise kahramanlarımız iki yakın arkadaş. İki dostun iki ayrı öyküsü ile kitabın sonuna geliyoruz.
Dede Korkut’un anlatılarından yola çıkarak onun manevi kızı olmaya aday Aslıhan Duman bu konuda oldukça yol almış görünüyor. En azından hikâyelerini dinledikçe pardon okudukça bize bu duyguyu geçiriyor. Hikâyelerini okurken çok gerilerden günümüze göç ediyoruz. Anlatım dili olarak destanların tadını veriyor. Doğanın içinde onun bir parçası olarak yaşayan bireylerin yaşamlarına tanıklık eden öyküler. Şimdiden, yeni eserlerini merakla bekleyeceğim bir yazar olarak notlarımın arasına aldığımı söyleyebilirim.
İlkiz KUCUR
İlkiz KUCUR