odtülüler bülteni
İbrahim, Sinan, Erdal...
Sayı: 180, Tarih: Aralık 2008



Çevremden gelen, “yere yat, kaçma” sözlerine güvenemeden, ne kadar koşarsam o kadar çabuk kurtulurum diye, olabildiğince hızlı koşmaya devam ediyordum.
Bana, “kurşun menzilinden çıktık, koşmana gerek” yok diyen ve bana seslendikten sonra yere düşen bir arkadaşı anımsıyorum. Belleğim beni yanıltmıyorsa, sonradan anlatılanlarla bütünün parçalarını birleştirdiğimde; o kişinin İbrahim Baloğlu olduğunu düşünüyorum.
11 Aralık'ta İbrahim'in ölüm haberi geldi. Hayatımda ilk kez Antalya'ya yola çıkmıştım. ODTÜ'den kalkan otobüste, okumak için geldiği Üniversiteden onu tanıyan tanımayan arkadaşları hep birlikte bu kez cenazesini götürüyorduk... O seyahat ile ilgili aklımda kalan tek görüntü, mezarlıktı. Ne Antalya'yı ne de denizi anımsamıyorum.
Aradan yıllar geçti... Okulu bitirip işe başladığımda çalıştığım bankanın eğitim seminerleri için gittiğim İstanbul Bayramoğlu'ndaki eğitim tesisinde yeni tanıştığım, Antalya Şubesi'nden gelen oda arkadaşıma ODTÜ de öğrenci iken 2 Aralık’ta yaralanıp, daha sonra hayatını kaybeden halasının oğlunun ölüme nasıl gittiğini anlatıyordum.
Cumhuriyet Çınarı
Sayı: 180, Tarih: Aralık 2008

20.6. 1914 de Bursa'da dünyaya gelen Muazzez İlmiye Çığ, Bursa Kız Öğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra 4,5 yıl Eskişehir’de ilkokul öğretmeni olarak çalışmıştır. Üniversite öğrenimi yapmaya karar verip, bir kız arkadaşı ile Ankara'ya geldiklerinde rastlantılar onu DTCF Hititoloji Bölümüne getirmiştir. 1936’da kaydolduğu bu bölümde Nazi baskısından kaçan çok değerli bilim adamları ile tanışma frsatını yakalayacaktır. O dönemde Atatürk Türkiye'sine sığınan Prof. Dr. Hans Gustav Gülerbock'dan Hitit Dili ve Kültürü, Prof. Dr. Benno Landsberger'den Sümer ve Akkad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü üzerine dersler aldı. 1941 de İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivine atandı. Başlangıçta Dr. F. Kraus ve yakın arkadaşı Hatice Kızılyay ile çalışarak İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni dünyanın önde gelen müzeleri gibi, Eski Ön Asya dilleri araştırma merkezi haline getirdi. Herbiri Sümeroloji literatürüne geçecek yayınlar yaptı. 20’ye yakın kitabı ve 100’ü aşkın bilimsel makalesi ile Türkiye'nin en önemli yüzaklarındandır. 74 bin çiviyazılı belge üzerinde 33 yıl çalıştıktan sonra, 1972 yılında emekli oldu. Bir yazısında babasının ona İlmiye adını verdiğini belirttir. Bir bilim insanı olacağı, doğduğu gün ona verilen isimle belgelenmiştir. Örnek bir bilim insanı, dünyanın en önemli Sümerolog’larından olmasının yanında, en önemli niteliklerinden biri de bir Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı aydın Türk kadını olmasıdır. Bilgilerini ve bildiklerini paylaşmaya bu denli istekli bir bilim insanı olarak en büyük övünç kaynaklarımızdan biridir.
Yayınladığı kitaplarından en önemlileri Zaman Tünelin’de Sümer'e Yolculuk , Kur'an İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni , Sümerli Ludingirra , İbrahim Peygamber , İnanna'nın Aşkı Gilgameş , Hititler Hattuşa_İştar'ın Kaleminden, Orta Doğu Uygarlık Mirası , Ortadoğu Uygarlık Mirası 2 , Sümer Hayvan Masalları, Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği, Vatandaşlık Tepkilerim, Atatürk Düşünüyor, Sümerde Tufan Tufanda Türkler (2008). Ayrıca S.N.Kramer'in Tarih Sümer'de Başlar (TTK Yayınları) adlı kitabının çevirisini de yapmıştır.
Muazzez İlmiye Çığ öncelikle gençlik yllarında DTCF ile ilk tanışmasını, DTCF'nin ilk kuruluş yıllarını, Atatürk'ün yakın ilgi ve takibini, Türklerin tarihinin incelenebilmesi için ilişkide olduğumuz diğer ulusların dillerinin de öğrenilmesi amacıyla DTCF de açılan bölümleri anlattı. Almanya'dan gelip sığınan çok değerli bilim insanlarının fakültelerine yaptığı katkıyı; Atatürk'ün bu bilim insanlarına başlangıçta birer çevirmen verdiğini, ancak iki yıl içerisinde Türkçe öğrenmelerini istediğini de iletti. Muazzez İlmiye Çığ, aldığı eğitim sonucunda, okulu bitirip İstanbul'a gelir ve Dr F.Kraus ile Eski Şark Eserleri Müzesindeki çiviyazılı tabletler konusunda çalışmaya başlar. Kazıdan çıktıkları durumda gazete kağıtlarına sarılı binlerce tablet laboratuvarlarda temizlenir, tasniflenir... Tarihin tozlu derinliklerinden gelen binlerce tablet, yavaş yavaş değerli uzmanımızın katkıları ile gün ışığına çıkmaya başlar... Ludingira'dan İnanna'ya, İştar'dan Nanna'ya, Hattuşa'dan Kanişe birçok bilinmeyeni, akıcı Türkçesi ile bize yine ve yeniden tanıtır Muazzez İlmiye Çığ.
Bizler bu güzel söyleşi dolayısı ile adeta mutluluk sarhoşluğu içerisinde, Ankara'ya dönerken; Kasım ayı içerisinde kendisinin Ankara'ya geleceğini öğrendik. Büyük bir sevinçle derneğimize davet ettik...
Bu Dünyadan Bir Cengiz Aytmatov Geçti
Sayı: 176, Tarih: Ağustos, 2008


Bu Dünyadan Bir Cengiz Aytmatov Geçti
Aytmatov 1963 yılında “Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler” kitabı ile Lenin Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır; Selvi Boylum Al Yazmalım, Deve Gözü, Cemile. İlk Öğretmen öykülerinin yer aldığı bu kitabın yayınlanmasından sonra, 1968 yılında Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü'nü kazanır. 1980 ve 1983 yıllarında bu ödülü iki kez daha kazanacaktır.
"Kırgızistan Milli Yazarı" olarak da taçlandırılan Aytmatov, milletvekilliği yapmış, Kırgızistan'ın, Benelux Devletleri ve Fransız Büyükelçiliği, Avrupa Birliği, Unesco Delegeliği görevlerini de üstlenmiştir
10.6.2008'de Almanya'nın Nürnberg kentinde yaşamını yitirdi. 16.6.2008 ‘de Bişkek’e 20 km uzaklıktaki; babası Toleykul Aytmatov'un da bulunduğu Ata-Beyit Mezarlığı'na defnedildiğinde; dünya büyük bir yazarını kaybetmenin hüznünü yaşıyordu Tıpkı onun arkasından gözyaşlarını tutamayan binlerce Kırgız gibi... Aytmatov'un dünyanın en büyük yazarlarından biri olmasında, yazımızın başında belirttiğimiz gibi yaşadığı toplumun kültürel zenginliğinin payı tartışılmazdır Yüzyılların ötesinden gürül gürül akıp gelen halk kültürünün, destanlarının, masallarının, türkülerinin, şiirlerinin bir durağıdır Cengiz Aytmatov. Cengiz Aytmatov ait olduğu kültürün damıtıcısıdır... insanına yabancılaşmadan, evrenseli yakalamanın, geçmişten kopmadan güne ulaşmanın ustası
Cengiz Aytmatov, önce yereli, kendi insanını benimseyip; geleceğe, yaşadığı toplumun değerlerine sahip çıkarak uzanacaktır. Yerelliği korumadan evrensele ulaşılamayacağına inanır. Eserlerinde mitolojiye ilgisi antik bir yaklaşıma olan yakınlıktan öte çağdaş bir yorumlama olarak tanımlanabilir. Ya da mitolojiyi şimdiki zamanda yeniden tanımlamak da diyebiliriz. En sevdiği yazarın Yaşar Kemal olduğunu söylemiştir. 80'incı yaşını İstanbul ‘da dostları ile kutlamak istemişse de ölüm onun bu isteğini yerine getirmesine izin vermedi ne yazık ki.
Bizlere bıraktığı onca güzel eserlerinden bazıları, “Cemile”, “Toprak Ana”, “Beyaz Gemi”, senaryolaştırılarak Türk Sinemasında unutulmazları arasına giren “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Elveda Gülsarı” yı anımsatarak Cengiz Aytmatov'a Zülfü Livaneli 'nin deyimi ile güle güle “Cengiz Aga” diyoruz...
Cengiz Aytmatov'u biz çok sevdik Çünkü "dörtnala geldiğimiz uzak asyadaki" köyümüzdendi, ovamızdandı, obamızdandı... O bizdendi.
Nazım Hikmet'in, Yaşar Kemal'in kanındandı Güle güle Cengiz Ağa, güle güle... Anadolu dan selam olsun sana.